Moliendo Klasik Türk Kahvesi
Özellikler:
Tadım Notları: Fındık, karamel, çikolata
Aroma (Koku): Fındık, karamel, çikolata
Gövde: Orta
Asidite: Düşük-Orta
Türk Kahvesinin hikayesi M.S. 900’lü yıllarda Khaldi isimli çoban arkadaşa kadar uzanır. Khaldi, Habeşistan’da (şimdiki Etiyopya) Oromo kabilesinde bir çobandır ve bütün işi kabilenin keçilerini otlatmaya götürmektir. Rivayet odur ki Khaldi etrafta gezerek bir yandan keçileri otlatacak güvenli bir yer arar bir yandan da o yeri bulunca hafiften kestirirmiş. Her seferinde de farklı yerler bulmak gibi de bir merakı varmış.
Bir gün gene sürüyü alıp çıkmış yola biraz dolaştıktan sonra keçiler için otlayacak bir alan ve kendisi için de serince bir ağaç gölgesi bulmuş. Uyandığında ne görsün keçiler, keçileri kaçırmış şekilde bir o yana bir bu yana hoplayıp zıplıyorlar. Ama öyle böyle değil bu hareketlilik. Khaldi bu zamana kadar hiç bu şekilde bir aksiyon görmemiş. Ne oldu ne bitti derken keçilerin bodur bir ağaçtaki küçük meyvelerini yediğini fark etmiş. Nedir bu tadı nasıldır diye içinden geçirmeden direkt alıp bir tane atmış ağzına, sonra birkaç tane daha. Aradan biraz zaman geçtikten sonra kendisini çok iyi hissetmeye başlamış ve keçilerin neden böyle davrandığını kavramış.
Bu meyvelerde bir keramet var deyip bir miktar toplayıp kabileye geri dönmüş. Kabiledekiler de yedikten sonra bunu biz ava çıktığımızda yanımıza alırız diye düşünmüşler ve sonrasında kahveleri toplayıp depolamaya başlamışlar. Bir gün kahve kirazlarının olduğu çadırda yangın çıkmış. Yangın söndürülmüş ama kirazlardan geriye kalan çekirdeklerin saldığı koku kaplamış bütün her yanı. Bu karşı konulmaz koku onları büyülerken bir yandan bundan bir çorba çıkar mı acaba diye düşünmüş kabilenin hanımları. Çekirdekleri alıp taşla un ufak edip bir kazanda kaynatmışlar, içtiklerinde aldıkları tat onları daha da büyülemiş ve ilk kahve böyle ortaya çıkmış.
Tabi M.S. 900’lü yıllarda kabile tarihinin ne kadar yazılı belgelere dayandığını değerlendirirsek bu hikâyede bir miktar gerçeklik bir miktar fantezi öğeleri olduğunu görürüz. Öyle ya da böyle kahve çok güzel bir içecek.
Detaylı Bilgi
Khaldi ve Oromo kabilesi zaman geçtikçe bu güzel içeceği çevre kabilelere de yaymışlar. Durumdan haberdar olan Somalili tüccarlar, kahvenin ticaretine başlamışlar. Elbette dönemin en büyük ticaret merkezi olan Yemen kahve için ilk pazarlardan biri olmuş. Gel zaman git zaman Arap Yarımadasına yayılan kahve Yavuz Sultan Selim’in Arap Yarımadası ve kuzey Afrika seferleri ile Osmanlı askerleri ile buluşmuş. İlk olarak 1540’lı yıllarda Kanuni Sultan Süleyman döneminde saraya giren kahve oldukça beğenilmiş. Bir 10 yıl kadar sadece saray içinde tüketildikten sonra Sultan Süleyman’ın "böyle güzel bir lezzetten halkım mahrum kalmamalı” demesiyle 1551 yılında İstanbul’da ilk kahvehane açılmış.
Halk kahveyi o kadar beğenmiş ki, kahvehaneler dolup taşmaya başlamış. O dönem taş değirmenlerde öğütülen kahve ülkenin bir kültürü haline gelmiş. Hatta insanlar sırf aç karnına kahve içmemek için yedikleri yemeği adlandırırken kahve altına bir şeyler atıştırayım dediği için kahvaltı sözcüğü de böyle girmiş hayatımıza.
1683 yılında büyük bir kahve düşkünü olan IV. Mehmet ile Viyana kapılarına kadar dayanmış kahve. Uzun süren kuşatma başarılı olmayınca yükü azaltmak için Viyana kapılarında bırakılmış kahve çuvalları. Bunu bulan Viyanalı askerler ve içlerinden kahve kavurma ve pişirmeyi öğrenenler bu "ganimeti” önce saraya oradan diğer Avrupa ülkelerine taşımışlar. Kahve Türklerle Avrupa’ya giriş yaptığı için bu pişirme yönteminin adı da Türk Kahvesi olarak kalmış. Sonrasında tabi Avrupalı başka demleme yöntemleri geliştirse de Osmanlı hep Türk kahvesini tercih etmiş.
Hatta halk kahve bulamadığında nohut, dağ fıstığı mercimek ne varsa kavurup bununla kahve yapmış kendine. Bu sonrasında Osmanlı Kahvesi, Melengiç Kahvesi, damla sakızlı kahve gibi farklı kahvelerin de ortaya çıkmasına sebep olmuş.
1930’lu yıllara kadar Yemen’den gelen kahve, Yemen’de oluşan iktidar kavgaları ve iç savaş nedeniyle kolayca getirilemez olmuş. Cumhuriyetin ilk yıllarında bir kahve kıtlığı başlamış. Bu dönemde Atatürk’ün emri ile zaten üretimde fazla veren Brezilya’dan kahve ithalatı başlamış ve o gün bu gündür Türk kahvesi Brezilya’dan gelen kahvelerle yapılmaya başlamış.
Nasıl İçilmeli / Demleme Yöntemi
Sanılanın aksine Türk Kahvesi soğuk suyla yapılmaz. İdeal cezve Tunçtan (Pirinçten) tapılmış cezvedir. Buna sahip değilseniz bakır cezveleri de kullanabilirsiniz ancak paslanmaz çelik cezvelerin ısı iletimi daha yavaş olduğu için performansı maalesef pek başarılı değildir.
Ölçü olarak 65ml sıcak suya 6g kahve koyuyoruz. Orta şekerli bir kahve yapacaksak iki çay kaşığı toz şeker ekliyoruz. Üstüne 65-70 dereceye kadar ısıtılmış sıcak suyu ekleyip ocağın üstüne koymadan çay kaşığıyla homojen bir şekilde bütün parçacıklar dağılana kadar karıştırıyoruz.
Sonra ocak üstüne alıyoruz. Ocağın ısısı ne çok yüksek ne de çok düşük, orta ateşte hiç dokunmadan kahvenin pişmesini bekliyoruz.
Kahve ilk başta açık kahverengi bir yüzeye sahip olacaktır, ısı arttıkça alttan yukarı doğru koyu bir rengin yüzeye hâkim olmaya başladığını göreceksiniz. Bu koyu renk yüzeyi kapladığında cezveyi bir saniye kadar yukarı kaldırarak ateşten uzaklaştırıyoruz. Sonra tekrar ateş üstüne koyup kabarmaya başladığı anda köpürmesine izin vermeden fincana alıyoruz. Fincana alırken akışı kesmeden bir elimizde kulplarından tuttuğumuz iki fincana paylaştırıyoruz. Çifte kavrulmuş fıstıklı lokumla servis ediyoruz.
Türk Kahvesinin köpüğü öyle deterjan köpüğü gibi koca baloncuklar halinde olmaz, incecik ve yüzeye yayılı haldedir.
Kimler Tercih Etmeli
Türk Kahvesinde alışılan tatları küçük nüanslarla değiştirerek denemeyi sevenler.
Kime Uygun Değil
Türk Kahvesi seven herkesin bu ürünümüzü denemesi gerektiğine inanıyoruz. Ancak Türk Kahvesi sevmiyorsanız, bu ürün size göre olmayacaktır.