Moliendo Gerçek Damla Sakızlı Türk Kahvesi
İçindekiler: Kahve ve Gerçek Damla Sakızı
Kahve Yemende de ince öğütülerek tüketiliyor. Her yörenin öğütme yöntemleri oldukça farklı. Osmanlıya geldikten sonra da kavrulan çekirdekler kimi zaman iki taş arasında kimi zaman taştan havanlarda döve döve öğütülüyor. İşte Dibek kahvesi de bu taş havanda öğütme yöntemiyle elde edilen bir kahve. Büyük bir taş havanda ağır bir tokmakla döve döve öğütülen kahveye öğütme esnasında doğal damla sakızı ekleniyor.
Dövme esnasında ısı da oluştuğu için dibek havanında dövülecek kahve değirmende öğütülecek kahve gibi fazla kavrulmaz. Biraz daha açık tonda bırakılır. Bu elbette tadında da hafif bir ekşilik oluşmasını beraberinde getirir. Damla sakızı tadı da buna eklenince yüz yıllardır devam eden bir gelenek ve tat çıkar ortaya.
Günümüzde birçok damla sakızlı kahvede maalesef sentetik aromalar kullanılır. Biz bu kahvemizi dibek havanlarında döverken gerçek damla sakızı kullanıyoruz. Zaten tattığınızda bunu siz de fark edeceksiniz.
Damla Sakızı ve Hikayesi
Sakız ağacının göz yaşlarıdır damla sakızı. Her mevsim yeşil kalan bu ağacın kutsal olduğuna inanılmış yıllarca. Hep yeşil olduğu için ölümsüz olarak düşünülmüş ve sakızı çiğnedikçe ölümün gecikeceğine inanılmış.
Daha çok Sakız adasında yetiştirilen bu ağaçların salgısı alınıp güneşte kurutulur ve sert bir sakız haline gelir. Çiğnerken ilk başta acımsı bir tat verse de sakız yumuşadıkça ağza bir ferahlık yayar.
Kahvenin Osmanlıya geldiği yıllarda fethedilir Sakız adası. Sakız böylece kahveyle aynı anda Osmanlı mutfağına girer. Çok geçmeden de bir dibek havanında bir araya gelirler ve geleneksel Damla Sakızlı Türk Kahvesi çıkar ortaya.
Türk Kahvesinin Hikayesi
Çoban Khaldi zıplayan keçileri ve Oromo kabilesinin karıştığı bir kahve hikayesi sonrası kahve keşfedilir. Khaldi ve kabilesi zaman geçtikçe bu güzel içeceği çevre kabilelere de yayarlar. Durumdan haberdar olan Somalili tüccarlar, kahvenin ticaretine başlalar. Elbette dönemin en büyük ticaret merkezi olan Yemen de kahve için ilk pazarlardan biri olur.
Gel zaman git zaman Arap Yarımadasına yayılan kahve Yavuz Sultan Selim’in Arap Yarımadası ve kuzey Afrika seferleri ile Osmanlı askerleri ile buluşur. İlk olarak 1540’lı yıllarda Kanuni Sultan Süleyman döneminde saraya giren kahve oldukça beğenilir. Bir 10 yıl kadar sadece saray içinde tüketildikten sonra Sultan Süleyman’ın “böyle güzel bir lezzetten halkım mahrum kalmamalı” demesiyle 1551 yılında İstanbul’da ilk kahvehane açılır.
Halk kahveyi o kadar beğenmiş ki, kahvehaneler dolup taşmaya başlar. O dönem taş değirmenlerde öğütülen kahve ülkenin bir kültürü haline gelir. Hatta insanlar sırf aç karnına kahve içmemek için yedikleri yemeği adlandırırken kahve altına bir şeyler atıştırayım dediği için kahvaltı sözcüğü de böyle girer hayatımıza.
Kahve, 1683 yılında büyük bir kahve düşkünü olan IV. Mehmet ile Viyana kapılarına kadar dayanır. Uzun süren kuşatma başarılı olmayınca yükü azaltmak için Viyana kapılarında bırakılır kahve çuvalları. Bunu bulan Viyanalı askerler ve içlerinden kahve kavurma ve pişirmeyi öğrenenler bu “ganimeti” önce saraya oradan diğer Avrupa ülkelerine taşırlar. Kahve Türklerle Avrupa’ya giriş yaptığı için bu pişirme yönteminin adı da Türk Kahvesi olarak kalır. Sonrasında tabi Avrupalı başka demleme yöntemleri geliştirir ama Osmanlı hep Türk kahvesini tercih eder.
Hatta halk kahve bulamadığında nohut, dağ fıstığı mercimek ne varsa kavurup bununla kahve yapar kendine. Bu sonrasında Osmanlı Kahvesi, Melengiç Kahvesi, damla sakızlı kahve gibi farklı kahvelerin de ortaya çıkmasına sebep olur.
1930’lu yıllara kadar Yemen’den gelen kahve, Yemen’de oluşan iktidar kavgaları ve iç savaş nedeniyle kolayca getirilemez olur. Cumhuriyetin daha ilk yıllarında bir kahve kıtlığı başlar ülkede. Bu dönemde Atatürk’ün emri ile zaten üretimde fazla veren Brezilya’dan kahve ithalatı başlar ve o gün bu gündür Türk kahvesi Brezilya’dan gelen kahvelerle yapılır.
Nasıl İçilmeli / Demleme Yöntemi
Sanılanın aksine Türk Kahvesi soğuk suyla yapılmaz. Ölçüsü de fincan başına bir çay kaşığı değildir. Daha bol kahvelidir ve sıcak suyla yapılır. İdeal cezve Tunçtan (Pirinçten) tapılmış cezvedir. Buna sahip değilseniz bakır cezveleri de kullanabilirsiniz ancak paslanmaz çelik cezvelerin ısı iletimi daha yavaş olduğu için performansı maalesef pek başarılı değildir.
İki fincan Türk kahvesi için tepeleme dolu çay kaşığıyla 5 kaşık kahveyi pirinç cezveye koyuyoruz. Orta şekerli bir kahve yapacaksak iki çay kaşığı toz şeker ekliyoruz. Üstüne 2 fincan 65-70 dereceye kadar ısıtılmış sıcak suyu ekleyip ocağın üstüne koymadan çay kaşığıyla 120 tur karıştırıyoruz. Bu kahvenin homojen şekilde bütün parçacıklarının dağılmasını sağlıyor.
Sonra ocak üstüne alıyoruz. Ocağın ısısı ne çok yüksek ne de çok düşük, orta ateşte hiç dokunmadan kahvenin pişmesini bekliyoruz.
Kahve ilk başta açık kahverengi bir yüzeye sahip olacaktır, ısı arttıkça alttan yukarı doğru koyu bir rengin yüzeye hâkim olmaya başladığını göreceksiniz. Bu koyu renk yüzeyi kapladığında cezveyi bir saniye kadar yukarı kaldırarak ateşten uzaklaştırıyoruz. Sonra tekrar ateş üstüne koyup kabarmaya başladığı anda köpürmesine izin vermeden fincana alıyoruz. Fincana alırken akışı kesmeden bir elimizde kulplarından tuttuğumuz iki fincana paylaştırıyoruz. Çifte kavrulmuş fıstıklı lokumla servis ediyoruz.
Türk Kahvesinin köpüğü öyle deterjan köpüğü gibi koca baloncuklar halinde olmaz, incecik ve yüzeye yayılı haldedir.
Kimler Tercih Etmeli
Türk Kahvesinde alışılan tatları küçük nüanslarla değiştirerek denemeyi sevenler.
Kime Uygun Değil
Türk Kahvesi seven herkesin mutlaka bir Damla Sakızlı Türk Kahvesi de denemesi gerektiğine inanıyoruz. Ancak Türk Kahvesi veya damla sakızı sevmiyorsanız, bu ürün size göre olmayacaktır.